EBRAR Admin
Mesaj Sayısı : 4 Kayıt tarihi : 01/04/08
| Konu: Said Havva'dan....Devam... Salı Nis. 08, 2008 11:51 am | |
| Bunların iddialarına göre Haccı farz kılan Muhammed'dir. Allah (c.c.) değildir. Muhammed gücü yeten kimselerin gelip burayı ziyaret etmelerini farz kılmıştır. Nitekim Mekke şehri, günümüze dek bu ziyaretlere sahne olmaktadır. Hemen her yıl yüz bin kişi üzerinde burayı ziyaret etmektedirler. İslâm dünyasının her tarafından buralara gelen hacılar, kutsal Ka'be'nin önünde buluşuyorlar. Mekke'de tanışıyorlar. Buralarda gerek dünyalarıyla ve gerekse dinleriyle ilgili meselelerini görüşüyorlar.
Aynca bu yola hazırlanan müslümanlardan İslâm'ın bekledikleri, bilinen bir gerçektir. Fazlaca bir izaha gerek yoktur. Hatta şöyle demekle yetinebiliriz : HAC, MÜSLÜMANLARIN YILLIK BİR KONGRESİDİR. Bu İslâm! kongre için değişik bölgelerden buralara akın edip gelen müslümanlar, hep İslâm'ın maslahatları için geliyorlar. Burada İslâm davasının nasıl yayılması gereği üzerinde durulur. İslâm düşmanlarına karşı alınacak olan tedbirler ele alınır. Kendi problemleri dile getirilir. Bu önemli kongre dolayısıyla İslâm komutanların kalbleri uyanık bulunur. İslâm kahramanları mukaddes İslâm şuurunu canlı tutarlar. Bu, tüm dünyanın gözlerinin oraya yönelmesini sağlar. Büyük bir heyecan ve korku düşmanları kaplar.
Nitekim Sultan Abdulhamid Han, dini hilafetin ayakta kalması için pek büyük çabalar göstermiştir. İslâm aleminde bunun ağırlığını hissettirmesi için tüm gayretlerini bu yolda harcamıştır. Böylece elde edebilecekleri elde etti. Fakat bu kazanılan şeyler, sadece hilafet sebeplerinden dolayı değildir. Yani hilafetin dini yönüyle değildir. Aksine bu dini hilafetin ve İslâmi kongrenin müslümanların kalbinde yaktığı meşale, büyük İslâm toplumunun meydana gelmesini temin etmiş bulunmaktadır. İşte bu gerçek, bir çok Batılı siyaset ve devlet adamının gözünden kaçan önemli bir noktadır. Hepsi Abdulhamit Han'dan korkmaya başladılar. Onu tıpkı, Hristiyan dünyasındaki Papa gibi zannetmeye başladılar. Halen bir çok Batılı diplomat, Haccın etkinliğini bir kenara iterek, İslâm dünyasında İslâm toplumunun oluşması için HİLAFETİ etkin sebep olarak görmekteler. Fakat bunda hep yanılıyorlar. Haccı yani islâm'ın en büyük kongresini (6) unutuyorlar. Bugün eli kalem tutanların bile bir çokları, halen en büyük tehlike olarak Hilafetin yeniden gelmesinden endişe etmektedirler. Diyorlar ki zalim Türk Sultanına (bunların iddiasına göre) hilafetin bırakılması veya Mekke Şerifine bırakılması veya başka bir şeyin getirilmesi, kısaca bu vasıtalardan hangisi olursa olsun İslâm camiasının bu iki kanadı Hac ve Hilafet kanatlarını ortadan kaldırmak için doğru olabilir. Vallahi yemin ederek ve sizi temin ederek söylüyorum ki, bu ikisi de tehlikelidir. Birini tehlikeli görüp, diğerini görmemek işlenen suçların ve hataların en büyüğüdür.
Şurası unutulmamalıdır ki, Hilafet, hiç kuşkusuz halen müslümanların gözünde o önemli yerini korumaktadır. Kaldı ki günümüzün kültürlü ve eğitim görmüş îslâm liderleri, îslâm toplumunun yeniden canlanması için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Hem öylesi bir uyanıklık ve dikkatle meseleyi ele alıyorlar ki, bunun canlı tutulması için çabalarını eksiltmiyorlar. Dün böyle bir gücün Hilafet çevresinde oluşmasını beklerlerken, artık bu olmayınca, tüm dikkatleri Allah'ın evine, Ka'be'ye çevirmişlerdir. Çünkü Hac nedeniyle her yıl, bir hayli müslüman toplanıp gelmektedir. Büyük îslâm Kongresi oluşmaktadır. Nitekim bazı ülkelerdeki uyanık liderler, Hacca gidecek olanlar için kolaylıklar sağlıyorlar. Bu, kongreye daha hazırlıklı gitmelerini temine çalışıyorlar. Nitekim Kral Sinûsi böyle bir yolu izlemektedir.» (7)
(İşte bu yüzden dikkatli olmak zorundayız. Bir çok islâm hükümetleri Haccı ve îslâmi hareketleri önlemeye çalışıyorlar.) «Sait Havva».
Lavrens şöyle diyor: «Suriye'yi dolaşıp, Mekke'ye gitmek üzere yola çıktığım zaman, yol süresince uzun uzun düşünmeye başladım. Kendi kendime şöyle soruyordum, diyordum ki; acaba bir gün gelir de, bunlar din kardeşliğini ve din etkinliğini bırakıp, ırkçılığa kayârlar mı? Böylesi bir düşünce daha baskın gelir mi? Vatan sevgisi acaba din sevgisinin yerini alabilir mi? Vahiy ve ilham kaynağına dayanan bir siyaset, yerini milliyetçilik ve vatan severliğe mi bırakacak? İşte Hacc yolu boyunca tüm bu düşünceler beni meşgul edip durdu.» (
İşte size aktarmış olduğumuz bu bilgiler, kimi eski batılılara ait ve kimisi de yenilerine ait görüşlerdir. Bunlar arasında değişik ihtisas sahibi olanlar bulunmaktadır. Tarihçileri, müsteşriki (oryantalisti), siyaset adamı ve daha başkaları yer almaktadır.
Kendilerinden alıntılar yapmış olduğumuz kimi batılılar ise, müslüman olmuşlardır. Bunlar da eserlerinde bizlere, batılıların bize nasıl baktıklarını ve bizi nasıl tehdit altında tutmak istediklerini öğretmekteyiz.
Bu arada şunu öğrenmekteyiz, batılılar ve batılı komünistler müslümanlar ve İslâm ile ilgili bir çok hususlarda gerçekten bilgi sahibi bulunmaktadırlar.
Gerçekte bir batılının, İslâm esasları üzerinde kurulmuş olan bir devleti ayakta görmeye tahammülü yoktur. Onun bunu hazmetmesi mümkün değildir. Tüm İslâm dünyasını içerecek şekilde bir İslâm devletinin kurulması bir tarafa, onun bir tek Islâmî partiye bile tahammülü yoktur. Böyle bir partinin Islâmi esaslar üzere harekete geçmesine bile o dayanamaz, istemez. Zira batılının düşüncesi, hissi, duyguları, kültürü ve onun tarihi gelişimi kesinlikle böylesi bir İslâm çalışmasına izin veremez, bunu müsamaha ile karşılayamaz.
Gerçekte batılı kapitalistler, bir İslâm hükümetinin veya devletinin kurulmasına hiç tahammül etmezler. Onlara göre böyle bir hükümetin yerine komünist bir hükümetin kurulması çok daha iyidir.
Batılı komünist şöyle düşünür; İslâm bölgelerinin özgürlüğe kavuşmasını isterler, böyle bir isteği taşımakla birlikte, bunu sadece sömürülme noktasından bir özgürlük olarak düşünürler. Temelde bir İslâm hükümetinin kurulmasını kendileri de istemezler. İstedikleri tek şey, kendilerinin denetiminde olabilecek bir özgürlük...
Batılı komünist binlerce kez, tek istekte bulunur, o da, İslâm bölgelerinin sürekli bir sömürge halinde olması.. Onlarca tüm yönleriyle ve teşkilatıyla uygulanmakta olan bir İslâm yerine, müstemleke halinde devam eden bir İslâm beldesi.. İşte bizim hiç bir vakit aklımızdan çıkarmamamız gereken bir nokta, hiç unutmamamız icabeden bir durum. Nitekim Rabbimiz bizleri uyarıyor: «Allah'ın nizammı inkar ile küfre sapanlar hep birbirlerinin dostlarıdırlar. Eğer siz (mü'minler) bu dostluğu kurmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne ve bozgunculuk olur.» (9) Kâfirlerin hepsi her alanda bizim düşmanlarımızdırlar. Nitekim bunun böyle olduğunu Rabbimiz bildiriyor: «Onların gücü yetse, sizi dininizden döndürünceye kadar, sizinle savaşmayı sürdürürler.» (10)
Şimdi de bir diğer âyet meali: «Sen onların inanç ve sistemlerini kabullenmediğin sürece, ne Yahudiler ve ne de Hristiyanlar senden hoşnut olamıyacaklar.» (11) Şimdi sana bunlara ayrı ayrı tanık göstermem gerekmez. Zira dünyada hemen hergün bu olaylar senin gözlerinin önünde cereyan edip durmaktadır.
[i]Dipnotlar:
1 - Bkz. Cevdet Sait, İslamdan niye bu korku, adlı kitap, s. 22/23
2 - Agk. s. 20/21
3 - Agk. s. 19
4 - Agk. s. 19
5 - Agk. s. 16
6 - Günümüz halkı müslüman olan ülkelerde, artık haccın önlenmesine, en azından sınırlanmasına geçilmiştir. Hem bu, sözüm ona dini tahsil yapmış kişiler ve dini kuruluşlar kanalıyla yönetilmektedir. Halkı müslüman olan ülke idarecileri direkt olarak kendileri böyle bir işe girmiyor Ancak müslümanlar nazarında, din adamı olarak bilinen kimseler ve sözde dini kuruluşlar kanalıyla yönetiyorlar. Uyanık müslümanların bu kanallardan hacca gitmeleri bile sakıncalı hale gelmiş olduğundan dikkatli bulunulması gerekiyor (çeviren)
7 - Agk. s. 9/13
8 - Lavrens, Arap ihtilali adlı kitabı, s. 14
9 - Enfal 73
10 - Bakara 217
11 - Bakara 120[i] | |
|